4 Temmuz 2008 Cuma

Arapça

BESMELEYLE BAÅžLAYALIMÄ°NÅžA'ALLAH
بِسÙ'ــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارÙ'ÙŽØ­Ù'مَنِ ارÙ'َحِيم
İÇİNİZDEN KİM BENİM KIRK HADİSİMİ ÖĞRENİR VE TAŞIR İSE( YAŞAMINDA UYGULAR İSE) KIYAMET GÜNÜ SALİH KİŞİLER İLE HAŞROLUNACAKTIR
.
40 HADÄ°S
1
اَلدÙ'ِينُ النÙ'َصِيحَةُ قُلÙ'نَا: لِمَنÙ' )يَا رَسُولَ اللÙ'َهِ ØŸ( قَالَ: لِلÙ'َهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأئِمÙ'َةِ الÙ'مُسÙ'لِمِينَ وَعَامÙ'َتِهِمÙ'
(Allah Rasûlü) “Din nasihattır/samimiyettir” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da; “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevap verdi.
Müslim, İmân, 95.
2
اَلإِسÙ'لاَمُ حُسÙ'نُ الÙ'خُلُقِ
İslâm, güzel ahlâktır.
Kenzü’l-Ummâl, 3/17, HadisNo: 5225.
3
Ù…ÙŽÙ†Ù' لاَ يَرÙ'حَمِ النÙ'َاسَ لاَ يَرÙ'Ø­ÙŽÙ…Ù'هُ اللÙ'َهُ
Ä°nsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.
Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16.
4
يَسÙ'ِرُوا وَلاَ تُعَسÙ'ِرُوا وَبَشÙ'ِرُوا وَلاَ تُنَفÙ'ِرُوا
Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.
Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.
5
إنÙ'ÙŽ مِمÙ'َا أدÙ'رَكَ النÙ'َاسُ مِنÙ' كَلاَمِ النÙ'ُبُوÙ'َةِ:
إذَا Ù„ÙŽÙ…Ù' تَسÙ'تَحِ فَاصÙ'نَعÙ' مَا شِئÙ'تَ
İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür.
Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6.
6
اَلدÙ'َالÙ'ُ عَلىَ الÙ'خَيÙ'رِ كَفَاعِلِهِ
Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.
Tirmizî, İlm, 14.
7
لاَ يُلÙ'دَغُ اÙ'لمُؤÙ'مِنُ مِنÙ' جُحÙ'رٍ مَرÙ'َتَيÙ'نِ
Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz.(Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez)
Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.
8
اِتÙ'َقِ اللÙ'ÙŽÙ‡ÙŽ حَـيÙ'ثُمَا كُنÙ'تَ وَأتÙ'بِـعِ السÙ'َـيÙ'ِـئَةَ الÙ'حَسَنَةَ تَمÙ'حُهَا
وَخَالِقِ النÙ'َاسَ بِخُلُقٍ حَسَنٍ
Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.
Tirmizî, Birr, 55.
9
إنÙ'ÙŽ اللÙ'ÙŽÙ‡ÙŽ تَعَالى يُحِبÙ'ُ إذَا عَمِلَ أحَدُكُمÙ' عَمَلاً أنÙ' يُتÙ'قِنَهُ
Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur.
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 1/275; Beyhakî, fiu’abü’l-Îmân, 4/334.
10
اَلإِيمَانُ بِضÙ'عٌ وَسَبÙ'عُونَ شُعÙ'بَةً أفÙ'ضَلُهَا Ù‚ÙŽÙˆÙ'لُ لاَ إِلهَ إِلاÙ'َاللÙ'َهُ وَأدÙ'نَاهَا إِمَاطَةُ اÙ'لأذَى عَنِ الطÙ'َرِيقِ وَالÙ'حَيَاءُ شُعÙ'بَةٌ مِنَ اÙ'لإِيـمَانِ
İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır.
Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58
.
11
Ù…ÙŽÙ†Ù' رَأَى مِنÙ'كُمÙ' مُنÙ'كَرًا فَلÙ'يُغَيÙ'ِرÙ'هُ بِيَدِهِ فَإِنÙ' Ù„ÙŽÙ…Ù' يَسÙ'تَطِـعÙ' فَبِلِسَانِهِ فَإِنÙ' Ù„ÙŽÙ…Ù' يَسÙ'تَطِـعÙ' فَبِقَلÙ'بِهِ وَذَلِكَ أضÙ'عَفُ اÙ'لإِيـمَانِ
Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.
Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.
12
عَيÙ'نَانِ لاَ تَمَسÙ'ُهُمَا النÙ'َارُ: عَيÙ'Ù†ÙŒ بَـكَتÙ' مِنÙ' خَشÙ'يَةِ اللÙ'َهِ وَعَيÙ'Ù†ÙŒ
بَاتَتÙ' تَحÙ'رُسُ فِي سَبِيلِ اللÙ'َهِ
İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren göz.
Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 12.
13
لاَ ضَرَرَ وَلاَ ضِرَارَ
Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.
İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta’, Akdıye, 31.
14
لاَ يُؤÙ'مِنُ أحَدُكُمÙ' حَتÙ'ÙŽÙ‰ يُحِبÙ'ÙŽ لأخِيهِ مَا يُحِبÙ'ُ لِنَفÙ'سِهِ
Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.
Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.
15
اَلÙ'مُسÙ'لِمُ أخُو الÙ'مُسÙ'لِمِ لاَ يَظÙ'لِمُهُ وَلاَ يُسÙ'لِمُهُ Ù…ÙŽÙ†Ù' كَانَ فِي حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللÙ'َهُ فِي حَاجَتِهِ ÙˆÙŽÙ…ÙŽÙ†Ù' فَرÙ'َجَ عَنÙ' مُسÙ'لِمٍ كُرÙ'بَةً فَرÙ'َجَ اللÙ'َهُ عَنÙ'هُ بِهَا كُرÙ'بَةً مِنÙ' كُرَبِ ÙŠÙŽÙˆÙ'مِ الÙ'قِيَامَةِ ÙˆÙŽÙ…ÙŽÙ†Ù' سَتَرَ مُسÙ'لِمًا سَتَرَهُ اللÙ'َهُ ÙŠÙŽÙˆÙ'Ù…ÙŽ الÙ'قِيَامَةِ
Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.
Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.

16
لاَ تَدÙ'خُلُونَ الÙ'جَنÙ'ÙŽØ©ÙŽ حَتÙ'ÙŽÙ‰ تُؤÙ'مِنُوا وَلاَ تُؤÙ'مِنُوا حَتÙ'ÙŽÙ‰ تَحَابÙ'ُوا
İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.
Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56.
17
اَلÙ'مُسÙ'لِمُ Ù…ÙŽÙ†Ù' سَلِمَ النÙ'َاسُ مِنÙ' لِسَانِهِ وَيَدِهِ
Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.
Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.
18
لاَ تَبَاغَضُوا وَلاَ تَحَاسَدُوا وَلاَ تَدَابَرُوا وَكُونُوا عِبَادَ اللÙ'َهِ إخÙ'وَانًا
وَلاَ يَحِلÙ'ُ لِمُسÙ'لِمٍ أنÙ' ÙŠÙŽÙ‡Ù'جُرَ أخَاهُ فَوÙ'Ù‚ÙŽ ثَلاَثِةِ اَيÙ'َامٍ
Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.
Buhârî, Edeb, 57, 58.
19
إنÙ'ÙŽ الصÙ'ِدÙ'Ù‚ÙŽ ÙŠÙŽÙ‡Ù'دِي إلَى الÙ'بِرÙ'ِ ÙˆÙŽ إنÙ'ÙŽ الÙ'بِرÙ'ÙŽ ÙŠÙŽÙ‡Ù'دِي إلَى الÙ'جَنÙ'َةِ وَإنÙ'ÙŽ الرÙ'َجُلَ لَيَصÙ'دُقُ حَتÙ'ÙŽÙ‰ يُكÙ'تَبَ عِنÙ'دَ اللÙ'َهِ صِدÙ'ِيقًا ÙˆÙŽ إنÙ'ÙŽ الÙ'كَذِبَ ÙŠÙŽÙ‡Ù'دِي إلَى الÙ'فُجُورِ ÙˆÙŽ إنÙ'ÙŽ الÙ'فُجُورَ ÙŠÙŽÙ‡Ù'دِي إلَى النÙ'َارِ ÙˆÙŽ إنÙ'ÙŽ الرÙ'َجُلَ لَيَـكÙ'ذِبُ حَتÙ'ÙŽÙ‰ يُكÙ'تَبَ عِنÙ'دَ اللÙ'َهِ ÙƒÙŽØ°Ù'َابًا
Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe ***ürür. İyilik de cennete ***ürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye ***ürür. Kötülük de cehenneme ***ürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.
Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.
20
لاَ تُمَارِ أخَاكَ وَلاَ تُمَازِحÙ'هُ وَلاَ تَعِدÙ'هُ Ù…ÙŽÙˆÙ'عِدَةً فَتُخÙ'لِفَهُ
(Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.
Tirmizî, Birr, 58.
21
تَبَسÙ'ُمُكَ فِي وَجÙ'هِ أخِيكَ Ù„ÙŽÙƒÙŽ صَدَقَةٌ وَأمÙ'رُكَ بِالÙ'مَعÙ'رُوفِ ÙˆÙŽ Ù†ÙŽÙ‡Ù'يُكَ عَنِ الÙ'مُنÙ'كَرِ صَدَقَةٌ وَإِرÙ'شَادُكَ الرÙ'َجُلَ فِي أرÙ'ضِ الضÙ'َلاَلِ Ù„ÙŽÙƒÙŽ صَدَقَةٌ وَإِمَاطَتُكَ الÙ'حَجَرَ وَالشÙ'ÙŽÙˆÙ'ÙƒÙŽ وَالÙ'عَظÙ'Ù…ÙŽ عَنِ الطÙ'َرِيقِ Ù„ÙŽÙƒÙŽ صَدَقَةٌ
(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.
Tirmizî, Birr, 36.
22
إِنÙ'ÙŽ اللÙ'ÙŽÙ‡ÙŽ لاَ ÙŠÙŽÙ†Ù'ظُرُ إِلَى صُوَرِكُمÙ' وَأمÙ'وَالِكُمÙ' وَلـكِنÙ' ÙŠÙŽÙ†Ù'ظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمÙ' وَأعÙ'مَالِكُمÙ'
Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.
Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9;
Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539
.
23
رِضَى الرÙ'َبÙ'ِ في رِضَى الÙ'ـوَالِدِ وَسَخَطُ الرÙ'َبÙ'ِ في سَخَطِ الÙ'ـوَالِدِ
Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır.
Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.
Tirmizî, Birr, 3.
24
ثَلاَثُ دَعَوَاتٍ يُسÙ'تَجَابُ لَهُنÙ'ÙŽ لاَ Ø´ÙŽÙƒÙ'ÙŽ فِيهِنÙ'ÙŽ:
دَعÙ'وَةُ الÙ'مَظÙ'لُومِ، وَدَعÙ'وَةُ الÙ'مُسَافِرِ ØŒ وَدَعÙ'وَةُ الÙ'وَالِدِ لِوَلَدِهِ
Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir:
Mazlumun duası, misafirin duası ve babanın evladına duası.
İbn Mâce, Dua, 11.
25
مَا Ù†ÙŽØ­ÙŽÙ„ÙŽ وَالِدٌ وَلَدًا مِنÙ' Ù†ÙŽØ­Ù'لٍ أَفÙ'ضَلَ مِنÙ' أدَبٍ حَسَنٍ
Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir
hediye veremez.
Tirmizî, Birr, 33.
26
خِيَارُكُمÙ' خِيَارُكُمÙ' لِنِسَائِهِمÙ'
Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır.
Tirmizî, Radâ’, 11; ‹bn Mâce, Nikâh, 50.
27
Ù„ÙŽÙŠÙ'س مِنÙ'َا Ù…ÙŽÙ†Ù' Ù„ÙŽÙ…Ù' يَرÙ'Ø­ÙŽÙ…Ù' صَغِيرَنَا وَيُوَقÙ'ِرÙ' كَبِيرَنَا
Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı
göstermeyen bizden değildir.
Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.
28
كَافِلُ الÙ'يَتِيمِ لَهُ أوÙ' لِغَيÙ'رِهِ أنَا ÙˆÙŽ هُوَ كَهَاتَيÙ'نِ فيِ الÙ'جَنÙ'َةِ وَأشَارَ بِالسÙ'َبÙ'َابَةِ وَالÙ'وُسÙ'Ø·ÙŽÙ‰
Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: “Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız” buyurmuştur.
Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.
29
اِجÙ'تَنِبُوا السÙ'َبÙ'عَ الÙ'مُوبِقَاتِ قَالُوا يَا رَسُولَ للهِ وَمَا هُنÙ'ÙŽ قَالَ: اَلشÙ'ِرÙ'كُ بِاللÙ'َهِ وَالسÙ'ِحÙ'رُ ÙˆÙŽ قَتÙ'لُ النÙ'َفÙ'سِ الÙ'َتِي حَرÙ'ÙŽÙ…ÙŽ اللÙ'َهُ إلاÙ'ÙŽ بِالÙ'Ø­ÙŽÙ‚Ù'ِ وَأكÙ'لُ الرÙ'ِبَا وَأكÙ'لُ مَالِ اÙ'ليَتِيمِ وَالتÙ'ÙŽÙˆÙŽÙ„Ù'ِي ÙŠÙŽÙˆÙ'Ù…ÙŽ الزÙ'ÙŽØ­Ù'فِ ÙˆÙŽÙ‚ÙŽØ°Ù'فُ الÙ'مُحÙ'صَنَاتِ الÙ'غَافِلاَتِ الÙ'مُؤÙ'مِنَاتِ
(İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir ya Resulullah dediler. Bunun üzerine: Allah’a şirk koşmak, sihir, Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu.
Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144.
30
Ù…ÙŽÙ†Ù' كَانَ يُؤÙ'مِنُ بِاللÙ'َهِ وَالÙ'ÙŠÙŽÙˆÙ'مِ الآخِرِ فَلاَ يُؤÙ'ذِ جَارَهُ ÙˆÙŽÙ…ÙŽÙ†Ù' كَانَ يُؤÙ'مِنُ بِاللÙ'َهِ وَالÙ'ÙŠÙŽÙˆÙ'مِ الآخِرِ فَلÙ'يُكÙ'رِمÙ' ضَيÙ'فَهُ ÙˆÙŽÙ…ÙŽÙ†Ù' كَانَ يُؤÙ'مِنُ بِاللÙ'َهِ وَالÙ'ÙŠÙŽÙˆÙ'مِ الآخِرِ فَلÙ'يَقُلÙ' خَيÙ'رًا أوÙ' لِيَصÙ'مُتÙ'
Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe imân eden misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun.
Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75.
31
مَا زَالَ جِبÙ'رِيلُ يُوصِينِي بِالÙ'جَارِ حَتÙ'ÙŽÙ‰ ظَنَنÙ'تُ أنÙ'َهُ سَيُوَرÙ'ِثُهُ
Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki;
ben (Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.
Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141
.
32
اَلسÙ'َاعِي عَلَى الأرÙ'مَلَةِ وَالÙ'مِسÙ'كِينِ كَالÙ'مُجَاهِدِ فِي سَبِيلِ اللÙ'َهِ
أوِ الÙ'قَائِمِ اللÙ'ÙŽÙŠÙ'Ù„ÙŽ الصÙ'َائِمِ النÙ'َهَارَ
Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden
veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile) ibadetle
geçiren kimse gibidir.
Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41;
Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78.
33
كُلÙ'ُ ابÙ'نِ آدَمَ خَطÙ'َاءٌ وَخَيÙ'رُ الÙ'خَطÙ'َائِينَ التÙ'ÙŽÙˆÙ'َابُونَ
Her insan hata eder.
Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.
34
عَجَبًا لأمÙ'رِ الÙ'مُؤÙ'مِنِ إِنÙ'ÙŽ أمÙ'رَهُ كُلÙ'َهُ خَيÙ'رٌ ÙˆÙŽÙ„ÙŽÙŠÙ'س ذَاكَ لأحَدٍ إِلاÙ'ÙŽ لِلÙ'مُؤÙ'مِنِ: إِنÙ' أصَابَتÙ'هُ سَرÙ'َاءُ شَـكَرَ فَـكَانَ خَيÙ'رًا لَهُ وَإِنÙ' أصَابَتÙ'هُ ضَرÙ'َاءُ صَبَرَ فَـكَانَ خَيÙ'رًا لَهُ
Mü’minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali vardır; O’nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.
Müslim, Zühd, 64; Dârim”, Rikâk, 61
.
35
Ù…ÙŽÙ†Ù' غَشÙ'َـنَا فَلَيÙ'س مِنÙ'َا
Bizi aldatan bizden deÄŸildir.
Müslim, Îmân, 164.
36
لاَ يَدÙ'خُلُ الÙ'جَنÙ'ÙŽØ©ÙŽ Ù†ÙŽÙ…Ù'َامٌ
Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden ya da affedilmedikçe)
cennete giremezler.
Müslim, Îmân, 168; Tirmizî, Birr, 79.
37
أعÙ'طُوا الأجِيرَ أجÙ'رَهُ قَبÙ'Ù„ÙŽ أنÙ' يَجِفÙ'ÙŽ عَرَقُهُ
İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz.
İbn Mâce, Ruhûn, 4.
38
مَا مِنÙ' مُسÙ'لِمٍ يَغÙ'رِسُ غَرÙ'سًا أوÙ' يَزÙ'رَعُ زَرÙ'عًا فَيَـأكُلُ مِنÙ'هُ
Ø·ÙŽÙŠÙ'رٌ أوÙ' إِنÙ'سَانٌ أوÙ' بَهِيمَةٌ إِلاÙ'ÙŽ كَانَ لَهُ بِهِ صَدَقَةٌ
Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.
Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10.
39
إِنÙ'ÙŽ فِي الÙ'جَسَدِ مُضÙ'غَةً إِذَا صَلَحَتÙ' صَلَحَ الÙ'جَسَدُ كُلÙ'ُهُ
وَإِذَا فَسَدَتÙ' فَسَدَ الÙ'جَسَدُ كُلÙ'ُهُ ألاَ وَهِيَ الÙ'Ù‚ÙŽÙ„Ù'بُ
İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin!
. O, kalptir.
Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.
40

اِتÙ'َقُوا اللÙ'ÙŽÙ‡ÙŽ رَبÙ'َـكُمÙ' وَصَلÙ'ُوا خَمÙ'سَـكُمÙ' وَصُومُوا Ø´ÙŽÙ‡Ù'رَكُمÙ' وَأدÙ'ُوا زَكَاةَ أمÙ'وَالِكُمÙ' وَأطِيعُوا ذَاأمÙ'رِكُمÙ' تَدÙ'خُلُوا جَنÙ'ÙŽØ©ÙŽ رَبÙ'ِـكُمÙ'

Hiç yorum yok: